Tek bir taraftara dahi sahip olamamak kadar acı bir tablo olabilir mi bir kulüp için? Hayatı boyunca sadece seni tutan, hayallerine başka takım girmemiş tek bir taraftara sahip olamamak. Taraftar futbolun tamamıdır. Öyle yarısı, bir kısmı, önemli bir boyutu falan değil! Futbol kulüpleri taraftarı kadar büyük ve saygıya değerdir. Ve sen bundan mahrumsun! Acınası, utanılası, kahrolunası bir manzara. Kimden mi bahsediyorum?
Tribüne dair yazdığım ‘Marş Söylemeden Ölmek’ isimli yazıdan önce tribünler üzerine yazılmış kendi alanında bir başyapıt sayılan James Monteque’nin ‘Ultralar Arasında’ isimli kitabının Türkiye bölümünü okudum. Yazar kitap için ülkemize geldiğinde iki maç izliyor: Fb-Gs derbisi ve Bjk-Başakşehir maçı. Takımların tarihi ve taraftarlarını analiz ediyor. Başakşehir’e kadar her şey normal seyrinde giderken sıra Başakşehir’e geldiğinde tam bir fiyasko ile karşılaşıyor. Oysa Başakşehir o günlerde futbolun fantastik bir tutku olduğu ülkemizde şampiyonluğa koşuyor. Tarihi, mazisi ve taraftarı olmadan. Fakat bol miktarda zengin sponsorlar eşliğinde. Toplama, taşıma, talimatla oluşmuş ortalama iki bin seyirciye oynayan bu semt takımına hangi zengin sporsever niçin sponsor oluyor ve reklamını kaç kişiye yapıyor, meçhul. Kimse sorgulamıyor kimse hayretlere kapılmıyor fakat yazar işkilleniyor ve bu durumu soracak aynı zamanda tribünlerin fotoğrafını çekecek bir tribün lideri arıyor. Gelgelelim tüm futbol tutkusunu Başakşehir’e adamış tek bir taraftar bulamıyor. Ve kitabında çok daha vahim göndermelerle bu sadece bir tane bile taraftarı olmadığı için zengin fakat dünyanın en küçük bu takımını tüm dünya spor okuruna rezil ediyor. Tabi ülkemizin futbol imajını da.
Mehmet Yılmaz gibi usta kalemler bu duruma kısaca “sevimsiz” deyip geçiyorlarsa da ben daha toy ve öfkeliyim futbol kültürümüzün celladı bu denlü takımlar için. 3. Ligde kırk bin kişiye oynayan Bursaspor adına öfkeliyim. Amatöre kadar itilen ES-ES için, aynı akıbete sürüklenen dost Altay, Ankaragücü ve ne badireler atlatarak süper lige yükselen takımım Samsunspor adına öfkeliyim. Daha nice şehir takımları adına da. Ve bu takımın hakemlerin destekleri ile ilk beşe girerek ülkemizi Avrupa liginde temsil etmesinden gurur değil utanç duyuyorum.
Konya Yenilgisi
Milli aradan sonra oynayacağımız Konya, Başakşehir ve Rize maçları, ilk üç rakipe göre daha dişimize göre olduğu için takımın ve hocanın performansını merak ediyordum açıkçası. Konya maçı, kazanan kadronun bozulması, milli maçlardan yorgun dönen topçular ve bana göre biraz da Konya takımının bazı Akdeniz takımları gibi bize ters gelmesinden dolayı üzdü bizi. Beraberliğe razı takıma 3 puan vermek sinir bozucu oldu biraz. Ama hocamızı ve sistemini doğru analiz ederek akıllı oynayıp sonuca giden rakibi tebrik ederim. Bir tebrik de yenilmemiz için bütün marifetlerini sergileyen hakem heyetine. Kendilerine verilen görevi eksiksiz yerine getirdiler. Mağlubiyetin psikolojik tesiri kaybedilen puanlardan daha fazla oldu. Etkisini henüz hissetmesek de beklenmedik her sonuç bize yasağı ve çaresizliği hatırlatıyor.
Başakşehir Galibiyeti
Hakem desteği ile bu sezon hiç yenilgisi bulunmayan, sahaya da kimilerine göre favori olarak çıkan kibir budalası, 47.5 milyon Euro kadro değerine rağmen dünyanın en küçük takımını yenmek terapi gibi geldi camiaya. Sosyal medyadaki olumsuz havaya rağmen kazanacağız diyordum ısrarla. Bu bir inançtı sadece. Hocamız hırslı ve üretken. Kenardaki duruşu pozitif. Hatalara verdiği reaksiyon topçuyu hizaya sokuyor. Bir ara Başakşehir yedek kulübesi ile cedelleşti mesela. Ayakta alkışladım. Hocamızın topla oynamayı reddeden bir B planı da varmış. Güçlü kadrolara karşı umutlandırdı hepimizi. Satranç tahtasında selefi Gisdol gibi rakip hoca Çağdaş Atan’ı mat eden Thomas Reis’i tebrik ediyorum.
Rize Deplasmanı
Rize art arda farklı skorlarla aldığı üç mağlubiyetin adından yaralı aslan gibi saldırgan ve oyun sistemi olarak da en öngörülemez takım hüviyetinde. Bu maça, hocamızın Başakşehir maçında olduğu gibi topu rakibe bırakan, merkezi çift 6 ile güçlü tutan, hızlı geçiş oyunu ile skor arayan bir sistemle sahaya çıkacağını düşünüyorum. Yenilecek olası bir gol sonrası ise zaten ana format belli. Hoca bu maçta her iki sistemini de uygulamak zorunda kalabilir. Fakat kadroda 2 rotasyon bekliyorum: Milli aradan yorgun dönen Ntcham ve 8 günde üç maçı kaldıramayacağını düşündüğüm Zeki Yavru. Sağ bekte Shindler on numara da Holse ve kanatlarda Emre-Muja bana cazip geliyor. Takımın yapması gereken tek şey 60’a kadar skoru tutmak bana göre. Rize tarafında ise İlhan Palut için tamam ya da devam anlamında kritik bir maç olacak. Tek ihtimal var Rize için kazanmak. Bu mecburiyet skor bulamadıkları her dakika Rize için baskı ve telaş Samsunspor için 3. bölgede büyük boşluklar demek. Akıllı oynarsak bu satrançtan da galip ayrılabiliriz. Netice ne olur bilinmez ama dakikalar içinde deplasman tribün biletlerini tüketen Samsunspor taraftarını tebrik ediyorum. Herkesin sadece ‘kırmızı’ giyeceği, Rize’yi deplasman olmaktan çıkaracak taraftarımız yapacağı şovlar, söyleyeceği bestelerle ülke spor kamuoyunda yine kendinden söz ettirecek gibi görünüyor.