Birçok ebeveyn, çocuğunun ağlamasını, öfke nöbetini ya da ani duygusal tepkilerini “kontrolsüzlük” olarak yorumlar. Oysa duygusal düzenleme, doğuştan gelen bir beceri değil; zamanla ve ilişki içinde gelişen bir nöropsikolojik süreçtir. Çocuk, duygularını bastırarak değil, güvenli bir ilişki içinde yaşayarak ve düzenlemeyi deneyimleyerek öğrenir.
Duygusal düzenleme nedir?
Duygusal düzenleme; bireyin yaşadığı duygusal uyarımı fark etmesi, anlamlandırması, uygun şekilde ifade etmesi ve sonrasında sakinleşebilmesidir. Bu beceri, beynin ön bölgesinde (özellikle prefrontal korteks) yer alan yürütücü işlevlerin, limbik sistem (özellikle amigdala) üzerindeki düzenleyici etkisiyle olgunlaşır.
Bu nedenle erken çocukluk döneminde çocukların öfke, üzüntü ya da korku gibi yoğun duygular karşısında zorlanması gelişimsel olarak doğaldır; çünkü duygusal fren mekanizması henüz tam gelişmemiştir.
Yetişkinin görevi, çocuğa “duygunu kontrol et” demek değil, duygusunu tanımasına ve anlamlandırmasına aracılık etmektir. Bu aracılık sayesinde çocuk, duygusunun geçici olduğunu, yaşanabileceğini ve sonunda yatışabileceğini öğrenir.
“Ağlama” demek neden işe yaramaz?
Toplumda sık duyulan “ağlama”, “kızma”, “abartma” gibi ifadeler, niyet olarak sakinleştirme amacı taşısa da beyne ters sinyaller gönderir. Çocuğun sinir sistemi, duygusu bastırıldığında daha fazla uyarılır.Duygusal bastırma kısa vadede sessizlik yaratabilir; ancak uzun vadede içe yönelmiş öfke, kaygı ve özgüven düşüklüğü gibi sonuçlar doğurur.
Bilimsel araştırmalar, duygularını bastırmaya zorlanan çocukların ilerleyen yaşlarda yüksek stres yanıtı (kortizol düzeyinde artış) gösterdiğini ortaya koymuştur.Bu durum bize gösterir ki, çocuğun duygusal gelişimini desteklemek için asıl ihtiyaç duyduğu şey duygusuna tanıklık eden bir yetişkinin varlığıdır.
Ebeveynin duygusal regülasyon rolü
Bir çocuğun duygularını düzenleyebilmesi için önce eşregülasyon (co-regulation) sürecinden geçmesi gerekir.Yani çocuk, kendi duygusal sistemini düzenleyemediğinde yetişkinin sinir sistemi onun yerine bu dengeyi kurar. Bu nedenle ebeveynin sakinliği, yalnızca “model olmak” değil, biyolojik olarak düzenleyici bir etkendir.
Sakin bir ses tonu, bedensel yakınlık, göz teması gibi unsurlar çocuğun otonom sinir sistemini yatıştırır. Bu nörofizyolojik destek, zamanla çocuğun kendi kendini sakinleştirme kapasitesini geliştirir.
Ev ortamında duygusal düzenlemeyi desteklemek için öneriler
1.Duygulara isim verin.Çocuğun ne hissettiğini kelimelere dökün: “Şu an üzgünsün çünkü oyun bitti.”Bu, duygusal farkındalığın ilk adımıdır.
2.Yargısız tanıklık yapın.Çocuğun duygusunu değiştirmeye değil, anlamaya çalışın. “Üzülme” yerine “Üzülmen çok normal” diyebilmek, duyguyu geçici hâle getirir.
3.Sakinliği öğretmek yerine yaşatın.Çocuk, söylenenden çok gözlemlediğini öğrenir. Ebeveyn öfkelendiğinde derin nefes alabiliyorsa, çocuk da bunu içselleştirir.
4.Sınır koyun, ama duyguya izin verin.“Kızabilirsin ama vuramazsın.” cümlesi, davranışı sınırlar; duyguyu değil. Böylece çocuk hem kabul hem güven hisseder.
5.Zaman tanıyın.Duygusal düzenleme anlık gerçekleşmez; özellikle 3–6 yaş döneminde sabırla tekrarlanan destek, nörolojik olgunlaşmayı hızlandırır.
Okul ortamında öğretmenlerin rolü
Duygusal düzenleme yalnızca evde değil, eğitim ortamında da pekişir. Öğretmenlerin çocukların duygusal ifadelerini göz ardı etmemesi, davranıştan çok nedenine odaklanması gerekir.Bir çocuk arkadaşına bağırdığında, “yaramazlık yaptı” değil, “şu an öfkelendi ve yardıma ihtiyacı var” bakışı, duygusal öğrenmenin kapısını açar.
Okul öncesi ve ilkokul dönemlerinde “duygu kartları”, “nefes egzersizleri”, “sessizlik köşesi” gibi küçük düzenlemeler, çocukların kendini sakinleştirme becerisini geliştirir. Bu uygulamalar, akademik başarıdan önce duygusal olgunluğu destekler — ki bu da yaşam boyu öğrenmenin en sağlam temelidir.
Duygusal düzenleme becerisi, yalnızca bir çocukluk kazanımı değil, yaşamın her döneminde psikolojik dayanıklılığın temelidir.Bir çocuğa “ağlama” demek yerine, “ben yanındayım” diyebilmek, hem nörolojik hem duygusal olarak iyileştirici bir etkidir.
Unutmayalım:Çocuklar sakinleştirildiklerinde değil, anlaşıldıklarında sakinleşirler.Ve her sakinleşme anı, onların iç dünyasında güvenin filizlendiği bir andır.

