6 Şubat sabahı, ülke olarak hepimizi derin üzüntüye boğan bir güne uyandık. Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilimizde çok sayıda binanın yıkılmasına sebep olan deprem sonrasında onbinlerce kayıp yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
Ülke olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz ve etkisini önümüzdeki aylarda da fazlasıyla hissedeceğiz. Depremin ilk haftaları hepimiz büyük bir şok yaşadık. Deprem bölgesinde olmasak bile dolaylı yoldan ikincil travma yaşadık. Oradaki insanlarla empati kurduk. Yediğimiz yemekten içtiğimiz sudan utanır olduk, uyumamak için direndik. Suçluluk, yoğun öfke ve çaresizlik yaşadık. Deprem öncesi yaptığımız birçok şeyi yapmak istemedik. Bunlar çok normal. Her bireyde oluşan temel insani özellikler. Acıyı paylaşıyoruz, vefat eden vatandaşlarımızın yasını tutuyoruz. Yas tutarkende elimizden gelen yardımları yapmaya çalışıyoruz.
Yardımlarımızı yapmaya devam edeceğiz, üzüleceğiz, ağlayacağız, dertleşeceğiz çünkü insanız.
Ancak normalleşmemiz gerekiyor, psikolojik sağlamlık bunu gerektiriyor.
Her zamanki rutinlerimize dönmemiz gerekiyor.
Rutinlerimize devam etmek, işlevselliğimizi koruması açısından önemlidir. Hiçbir şeyi güle oynaya yapmak veya paylaşımlarımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek zorunda değiliz. Acıyı toplum olarak paylaştığımız kocaman bir gerçekliktir. Ancak kişi içindeki anlamı korumak, hayattan ve umut duygusundan vazgeçmemek için kendine iyi gelecek eylemleri “içine sinen kadar, asgari düzeyde” yapabilmelidir. Düzenli yaptığımız aktiviteler varsa yapılmalı, hobilerimize devam etmeliyiz.İçimizden gelmese bile sürekliliği sağlamalıyız. Önce kendimiz fizyolojik ve psikolojik olarak sağlıklı olabilelim ki, birinci derecede etkilenen vatandaşlarımıza yardımlaşmayı sürdürebilelim. Üretkenliğimizi kaybetmemek, yardımlaşma duygusunu diri tutabilmek için normale dönmemiz gerekiyor.
Ve ayrıca herkesin normalleşme süreci, yası yaşama süreci farklıdır. Saygı duymalıyız.
Dayanışma ile bu günleri atlatabiliriz.
Birlik ve beraberlik duygumuzun hep diri olması dileğiyle.