Ülkemizde yaşadığımız 7,7 ve 7,6 şiddetindeki “iki deprem” bütün dünyamızı alt üst etti. Bir bardak sıcak çayı bile içerken boğazımızın düğümlenmesi...
Yaşananlar; tam bir insanlık dramı...
Ne yazabilirim ki!..
En yakınını kaybederken gözyaşını saklayan insanları mı?
Cansız bedeninin, beton yığınları arasında sıkışıp kalan, başına bir mezar taşı bile koyamayacağı evladının acısını mı?
Yıllardır didinerek; yemeden, içmeden elde ettiği, lâkin, saniyeler içinde yıkılan, yok olan yuvasını çaresizlik içerisinde seyreden insanları mı?
Sevmekten, koklamaktan kıyamadığı, doyamadığı yakınlarına ait bir tek fotoğrafa bile hasret kalacak insanları mı?
Söyleyin, neyi yazayım?..
Geçmişte, oy uğruna yapılan imar aflarının bedelinin ağırlığını mı?
Fukaralığı mı, yoksulluğu mu, yoksa, gecenin ayazında bir kalp atışı duyabilmek için beton yığını üzerine kulağını yaslayarak, saatlerce bekleyen anneyi mi, babayı mı, evlatları mı?..
Pişkin pişkin açıklama yapan; yetersiz, bilgisiz, empatiden uzak siyasetçileri mi, valileri mi, idarecileri mi?
“Sesimizi duyan yok muuu?” diye feryadı figan eden canları mı?
Neyi yazayım hadi sizler söyleyin!
Doğanın kanunları karşısında sınavı kaybederken, siyaseti, halkına çözüm üretmekten çok, kazanç kapısı gibi gören zihniyeti mi? “Bu sizin kaderiniz” diyebilen anlayışı mı?
Hadi sizler söyleyin neyi yazayım?
Gecenin köründe derin uykulardayken, işsizlik, geçim sıkıntısı, hayat ve yaşam mücadelesi verirken yakalandığı deprem karşısında soluğunu yitiren insanları mı?
Yıkıntıların toz bulutları içerisinde saklanan mühendisler, müteahhitler, usulsüz ruhsat verenler, iş insanları, siyasetçi ve tüm sorumlular. Sıcak yataklarınızda helâlinize sarılıp nasıl yatıyorsunuz? Yastıklarınızla hesaplaştınız mı?
Aslında yazacak çok şeyim var ama... Lafın tamamı kime söylenir sizler zaten biliyorsunuz! Hepimize “geçmiş olsun” demekten öteye geçemedikten sonra...