Yıllardır bize yanlış öğretmişler; “Spor dostluk, barış ve kardeşliktir” diye. Görüyoruz ki, sporun dostlukla, sevgiyle, saygıyla hiç mi hiç alakası yok.
Son günlerde yaşananlara baktıkça sporun anlamını bile karıştırır hale geldik. Koltuklarını korumak için her türlü oyun içine girenlerden tutun da, çıkarları uğruna kitleleri birbirine düşman etmeye vardıran, sözüm ona yöneticilere kadar hepsi sporun içinde fazlasıyla mevcut.
Ülke olarak çok zorlu bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde, deprem ve sel felaketlerinden ders almamışçasına hep bir nefretlik, kin ve kardeşlikten uzaklaşırcasına kavgalar yapıyoruz. O renk bu renk, şu kulüp bu kulüp deyip ayrıştırıyoruz.
Özellikle statlardaki gerginlik zaman zaman hat safhalara ulaşıyor. Oysa ki futbol bir eğlence, bir oyun. Kitleler bu cazip oyunun zevkine varmak, gönül verdikleri takımı desteklemek için tribünlere koşuyorlar. İşin doğrusu da bu. Ama bizde öyle mi? Atılan şu sloganlara bakın: “Ölmeye ölmeye geldik!” Yahu maça mı gidiyorsunuz, savaşa mı ? Hele bir Avrupa kupası maçında karşısında yıllarca çekiştiği rakibi bile yokken aynı takım taraftarının birbirine girmesine ne demeli! Bu kavga öyle böyle bir kavga değil. Silahlar patlıyor, bıçaklar çekiliyor; biri ağır, onlarca kişi yaralanıyor. Güya statlarımız yapılan düzenlemelerle emniyetli hale getirildi.
Herkesin üzeri tek tek aranarak içeri alındığını biliyoruz. Peki öyleyse bu bıçaklar ve silahlar içeri nasıl sokuluyor? Herhalde bir gün öncesinden. Yeni yasayla kulüplerin statlardan ve taraftarlardan sorumlu yöneticileri olması lazım. Tüm statların kameralarla donatılması gerek. Ama nedense bu mekanizmaların hiçbirisi işlemiyor. Aynı takım taraftarının birbirine öldürürcesine girmesinin altında yatan gerçek ise çok acı. Rant kavgası. Kulüplerin bedava dağıttığı biletlerden daha fazla pay almak isteyen iki grubun çıkar çatışması statlarda kan akmasına yol açıyor. Anlı şanlı kulüp yöneticileri de bunu timsah gözyaşlarıyla üzülerek izliyor.
Şu veya bu kulübü suçlamıyoruz hemen hepsinde durum aynı. Beyler bedava bilet dağıtarak desteğini almak istediğiniz bu canavarı sizler yaratmadınız mı? Şimdi pişmanlık neye yarar?
Eğer polisin yakalayıp, gözaltına aldığı olay çıkartan taraftarı yönetici gidip emniyetten kurtarıyorsa varın gerisini siz düşünün! Yıllardır fanatizmden, tribün teröründen şikayet ederiz. Kulüplerimiz ceza üstüne ceza öderler. Ama görüyoruz ki bir arpa boyu bile yol alamamışız. Koltuk sevdasına düşmüş federasyon gözlerini kapamış yerinde oturmaya çalışıyor. Kulüpler büyüttükleri canavarın kontrolünü ellerinden kaçırmışlar. Medya zaman zaman yangına körükle gidiyor. Sonunda olan Türk futboluna oluyor.
Burada şu suçlu, bu suçlu demek doğru değil. Bu işte hepimiz suçluyuz. Çözüm üretmek yerine günü kurtarmanın hesapları, gereksiz düşmanlıklar yaratmak ve kavgayla beslenmek varken sporda barışı aramak gerçekten zor.
Ne diyelim; inşallah işler daha arapsaçına dönmeden aklımız başımıza gelir. Yoksa çok daha büyük üzüntüler, sıkıntılar yaşarız ve bunun hesabını da hiçbirimiz veremeyiz.