Gençlik, okul sıralarından başlayarak idealist, gerici bir temelde örgütlenmiş, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, egemen güçlerinin onlara göstermek istediği gibi görmelerini sağlayan bir eğitim öğretim sürecinden geçerek hayata atılıyor. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, çocuk yaşlardan itibaren eğitimden dışlandığı, üniversite kapılarının yoksul-emekçi çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Nüfusun en dinamik kategorisi olarak görülen gençlik, genel olarak yaşı 15-24 arasında olanları kapsar. Her yıl sadece 19 Mayıs’ta hatırlanan, ezber söylemler üzerinden övgüler dizilen gençler, eğer sisteminin çıkarları doğrultusunda eğitilip düzene uygun, sistemle bütünleşmiş bireyler haline getirilemezse, birdenbire potansiyel tehlike ya da tehdit olarak görülür.
Gençlik, okul sıralarından başlayarak idealist, gerici bir temelde örgütlenmiş, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, egemen güçlerinin onlara göstermek istediği gibi görmelerini sağlayan bir eğitim öğretim sürecinden geçerek hayata atılıyor. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, çocuk yaşlardan itibaren eğitimden dışlandığı, üniversite kapılarının yoksul-emekçi çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye işçi sınıfı oldukça genç bir sınıf olarak dikkat çekiyor. Özellikle merdiven altı, kayıt dışı istihdamın daha yoğun olduğu küçük işletmelerde sigortasız çalışan farklı milliyetlerden milyonlarca genç kadın ve erkek işçiyi hesaba kattığımızda, genç işçi nüfusunun toplam istihdam içinde dikkate değer bir yoğunluğa sahip olduğunu görüyoruz. İşçi sınıfının genç kuşakları, çalışma ve yaşam koşulları açısından sınıf oluşum süreçleri içinde erken yaşlardan itibaren yaşadıkları olumlu ve olumsuz deneyimlerle önemli bir yer tutuyorlar. İşçi sınıfının en dinamik gücü olan gençler, aynı zamanda egemen sistem tarafından kendi saflarına kazanılması gereken önemli bir kesim olma özelliğini de sürdürüyorlar.
Türkiye’de gençlerin geleceğe güvenle bakabilmesi için kendileriyle ilgili konularda taraf olmaları ve örgütlü mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirmelerinden başka çıkış yolu görünmüyor. Sermaye güçlerinin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömüren, gençliğin dinamizmini denetimi altına alan ve onu düzenin parçası haline getiren politikalara karşı mücadele, gençliğin kendi geleceğine sahip çıkması açısından ayrı bir önem taşıyor.