ORKİDE ÇİÇEKÇİLİK 30.12.2024
Prof. Dr. Hüseyin Kalkan
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Hüseyin Kalkan
 

Galileo'nun Düşünceleri Üzerine Bir Diyalog: Nereden Geldik?

Ondokuz Mayıs  Üniversitesi Vezirköprü Meslek Yüksek Okulu kurucu   Müdürü , önceki dönem Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Kalkan’ın Samsun’da ilgiyle takip edilen yazıları bundan böyle Vezirköprü Özlem Gazetesi’nde de  okurlarla buluşacak. Galileo, 400 yıl önce bizlere en az buluşları ve keşifleri kadar önemli bir eser bırakmıştı:İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog (2007, İş Bankası Kültür Yayınları)... Elbette okudum ve etkilenmemek mümkün değil. 1600'lü yıllarda, M.Ö. 322 yılında ölen Eski Yunan Filozofu Aristoteles'in ortaya koyduğu; Dünya Merkezli Evren Görüşü (Dünya'nın evrenin merkezinde olduğu ve her şeyin onun etrafında dolandığı görüşü) Katolik Kilisesi tarafından bir dogma olarak kabul edilmişti. Bu görüşe karşı çıkan her düşünce, Engizisyon tarafından "dinsizlik" olarak nitelendiriliyor ve bu da bilimsel düşüncenin gelişimine ciddi bir engel teşkil ediyordu. Galileo'nun çalışmaları, Kopernik'in Güneş merkezli sistemini destekliyordu ve bu görüş, Katolik Kilisesi'nin dogmalarıyla ciddi bir çelişki içindeydi. İşte tam da bu dönemde Galileo, her ne kadar Engizisyon tarafından cezalandırılsa da fikirlerini topluma ulaştırmanın bir yolunu bulmuştu. Galileo'nun 633 sayfalık bu eserinde, bilimsel düşüncelerini üç farklı karakter üzerinden tartıştı: Salviati (bilimin savunucusu), Sagredo (tarafsız gözlemci) ve Simplicio (geleneksel düşüncenin savunucusu). Bu üç karakter arasında geçen diyaloglarla, evrenin işleyişine dair fikirlerini halkla paylaşma fırsatı yakalamıştı. Evrenin sonsuzluğu karşısında birer toz tanesi kadar olan bizler, çoğu zaman şu sorulara yanıt ararız: Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Niçin varız? Bu sorulara verilen cevaplar, kişilere, toplumlara ve kültürlere bağlı olarak değişir. Zaten insanları ve toplumları farklı kılan da bu sorulara verdikleri yanıtlardaki çeşitlilik değil midir? Peki, Galileo'nun bu üç karakteri"Nereden geldik?" sorusunu günümüzde nasıl tartışırdı? Kurgusal Bir Diyalog: Nereden Geldik? Galileo'nun İki Büyük Dünya Hakkındaki Diyalog kitabındaki Salviati, Sagredo ve Simplicio, bir akşam sohbetinde, bu kez büyük bir heyecanla "Nereden geldik?" sorusunu tartışıyorlardı. Tam tartışma havasına girdiklerinde odanın mistik ortamında gizemli bir varlığın onlara eşlik ettiğini hissediyorlardı. Bu görünmez gizemli his, sanki Tanrının odadaki duvarlarda yankılanan sesiydi. Bu his onları epey heyecanlandırmıştı ve ürkütmüştü.  Ve sohbet başlıyor... Salviati (Bilimin Savunucusu):Benim kadim dostlarım, bu akşam zaman zaman yaşadığım çok önemsediğim bir heyecanımı sizinle paylaşmak istiyorum. Bazen geceleri gökyüzüne baktığımda, milyonlarca parlayan ışık noktalarının süslediği o büyüleyici  manzara beni çok etkiliyor. Bazıları pırıl pırıl, bazıları sönük, bazıları büyük, bazıları küçük, bazıları yakın, bazıları uzak, sonsuz sayıda yıldız; sanki gökyüzüne bilmediğimiz biri tarafından yerleştirilmiş avizenin ışık saçan kristalleri gibi, ta oralardan bizlere bir şeyler anlatırcasına baktıklarını hissediyorum. O an aklımdan neler geçtiğini bir bilseydiniz; İçerisinde yaşadığımız bu devasa evren nasıl, neden ve ne zaman oluşmuştu? Bu denli büyük bir yapının bizim oluşumumuz üzerinde bir etkisi var mıydı? Ya, bu devasa evren içerisinde bulunan sonsuz sayıdaki varlıkların olağanüstü  düzenini sağlayan doğa yasalarının altında yatan nedenlerin gizemi? Bunun gibi yüzlerce soru zihnimin derinliklerinde uçup gidiyor. Neyse ki, bilimin bugün geldiği noktanın bu sorulara yanıt aramak için bize gerekli araçları sunduğunu düşündüğümde içime bir ferahlık geliyor. Bu nedenle, sevgili dostlarım, evrenin doğasını ve onun bir parçası olan kendimizin de kim olduğunu anlamanın en etkili yolu, evrenin gizemli doğasına karşı cesaretle sorular sorup bu sorulara cesaretle cevaplar aramak, belki de insan olmamızın en temel özelliğidir. Bu da bilimin ve bilimsel süreçlerin ta kendisi değil midir? Sagredo (Tarafsız Gözlemci): Doğru söylüyorsun, Salviati. Ancak bu sorunun yanıtı sadece bilimle sınırlı olabilir mi? Bizi var eden gücün, yalnızca fizik yasalarından mı ibaret olduğunu düşünebiliriz? Doğanın düzeni, bir planın eseri değil midir? Bunun üzerinde de biraz düşünmemiz gerekmiyor mu? Simplicio (Geleneksel Düşüncenin Savunucusu): Bir dakika, dostlar! Nereden geldiğimizi ve ne zaman oluştuğumuzu zaten biliyoruz. Eski metinler bunu açıkça söylüyor. Piskopos James Ussher'e göre insan, M.Ö. 4004 yılında, 22 Ekim Cumartesi günü akşam saat altıda yaratıldı. Anglikan Kilisesi de bu tarihi 1701 yılında resmi olarak tanıdı. Bunu sorgulamamız doğru mudur? Tanrı'nın sözlerine güvenmemiz gerekmez mi? Odanın içinde kısa bir süre sessizlik oldu. Tanrının Sesi (Sessizliği Bozarak): Ah, sevgili Simplicio. İnsan aklına sınır koyma çaban her zamanki gibi hayranlık uyandırıcı. Ama unutma ki ben size yalnızca cevaplar değil, aynı zamanda sorular da verdim. Merak, benim size armağanımdır. Sorgulamaktan korkmayın. Salviati (Bilimin Savunucusu): Bu, sorgulamamız gerektiğini söylediğin anlamına mı geliyor? Eğer merak bizim özümüzde varsa, bilimsel keşiflerimiz de bu merakın bir yansıması değil midir? Evrendeki düzeni açıklamak için geliştirdiğimiz teoriler, kuramlar ve keşfettiğimiz doğa yasaları senin büyüklüğünü anlamamıza bir yol değil mi? Tanrının Sesi: Elbette, Salviati. Matematik, fizik, kimya... Bunların hepsi evrenin dilidir. Ancak unutmayın, benim yazdığım doğa kitabının tüm cümlelerini hâlâ çözebilmiş değilsiniz. Sagredo (Tarafsız Gözlemci): O halde, Tanrım, senin varlığını bilimle kanıtlamak mümkün mü? Yoksa her şey bir inanç meselesi mi? Tanrının Sesi: Beni kanıtlamaya çalışmak, kendi gölgenizi yakalamaya çalışmak gibidir. Ben her şeyde varım: rüzgârın esintisinde, yıldızların parıltısında, bir annenin sevgisinde. Ancak beni görmek için kanıta değil, sezgiye ihtiyacınız var. Simplicio (Geleneksel Düşüncenin Savunucusu): O zaman neden bilimle bu kadar uğraşıyoruz? İnanç bize yetmez mi? Tanrının Sesi:İnanç bir başlangıçtır, Simplicio. Ama bilim, evrenin büyüklüğünü ve gizemlerini anlamanıza yardımcı olur. Her iki yol da bana ulaşmak için geçerlidir; biri kalbinizi, diğeri aklınızı besler. Salviati (Bilimin Savunucusu):O halde, bilimle sizin varlığınızı anlamaya giden yol arasında bir çelişki olmadığını mı söylüyorsunuz? Mesela, Einstein'ın İzafiyet Teorisi, Darwin'in Evrim Teorisi veya Paralel Evrenler Teorisi gibi teoriler bile doğanın düzeninin bir parçası mı? Tanrının Sesi: Bilimle benim aramda çelişki arayan, kendi zihinlerinde duvarlar örer. Kopernik, Galileo, Newton ve Einstein benim yarattığım doğanın düzenini anlamaya çalıştılar. Siz de anlamaya devam edeceksiniz. Bu çok uzun ve sizler için olağanüstü heyecan verici bir yol. Hep sonuna geldiğinizi düşündüğünüz bu yolun aslında sonsuza kadar hiç bitmeyecek bir yol olduğunu hiç düşündünüz mü? Sagredo (Tarafsız Gözlemci): Ama Tanrım, neden bu kadar çok sırrın var? Neden kendini açıkça göstermiyorsun? Tanrının Sesi: Eğer tüm sırlarımı bilseydiniz, öğrenme ve keşfetme arzunuz kaybolmaz mıydı? Benim büyüklüğüm, bu sonsuzluk yolunda beni arama çabanızdadır. Simplicio (Geleneksel Düşüncenin Savunucusu): Belki de bu yüzden bu kadar çok farklı düşünce var. Bilim, felsefe, din. Hepsi kendi yolunda birer rehber gibi? Ancak bazen bu yollar çatışıyor gibi görünüyor. Salviati (Bilimin Savunucusu): Hayır, Simplicio, yollar çatışmıyor; yalnızca insanlar o yolları yanlış yorumluyor. Bilim, din ve felsefe aynı dağın farklı yollarıdır. Hepsi zirveye ulaşmak için birer araçtır. Tanrının Sesi: Ve unutmayın, zirveye ulaşmanızdan çok, o yolculuğu nasıl yaptığınız önemlidir. Sorduğunuz her soru, aradığınız her yanıt sizi hem bana hem de evrenin olağanüstü gizemli bilinmezliklerine bir adım daha yaklaştırır. -        -           -           -           -           -           -           -           -           -           -           - Bu diyalogda Salviati'nin bilime olan inancı, Sagredo'nun merakı ve Simplicio'nun geleneksel duruşu bir araya geliyor. Tanrı'nın yankılanan sesinin bu sohbetlere katılımı ise evrenin işleyişini anlamanın yalnızca bilime ya da inanca dayalı olmadığını, bu iki alanın insanın zihninde birbirini tamamladığını gösteriyor. Bu insanın kendi tercihine kalmış bir durumdur. İster kalbinin sesini dinler, isterse beyninin sesini veya her ikisini birden. İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran en büyük özellik bu değil midir? Belki de en büyük özelliği; özgürlük, sahip olduğu özgür irade! "Nereden geldik?"  sorusuna nihai bir yanıt bulmak belki de hiçbir zaman mümkün olmayacak. Ancak asıl önemli olan, bu soruyu sormaya devam etmektir. Çünkü arayışın kendisi, insanlığın özüdür, özgürlüğüdür. Saygılarımla,
Ekleme Tarihi: 22 Ocak 2025 - Çarşamba
Prof. Dr. Hüseyin Kalkan

Galileo'nun Düşünceleri Üzerine Bir Diyalog: Nereden Geldik?

Ondokuz Mayıs  Üniversitesi Vezirköprü Meslek Yüksek Okulu kurucu   Müdürü , önceki dönem Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Kalkan’ın Samsun’da ilgiyle takip edilen yazıları bundan böyle Vezirköprü Özlem Gazetesi’nde de  okurlarla buluşacak.

Galileo, 400 yıl önce bizlere en az buluşları ve keşifleri kadar önemli bir eser bırakmıştı:İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog (2007, İş Bankası Kültür Yayınları)...

Elbette okudum ve etkilenmemek mümkün değil.

1600'lü yıllarda, M.Ö. 322 yılında ölen Eski Yunan Filozofu Aristoteles'in ortaya koyduğu; Dünya Merkezli Evren Görüşü (Dünya'nın evrenin merkezinde olduğu ve her şeyin onun etrafında dolandığı görüşü) Katolik Kilisesi tarafından bir dogma olarak kabul edilmişti. Bu görüşe karşı çıkan her düşünce, Engizisyon tarafından "dinsizlik" olarak nitelendiriliyor ve bu da bilimsel düşüncenin gelişimine ciddi bir engel teşkil ediyordu.

Galileo'nun çalışmaları, Kopernik'in Güneş merkezli sistemini destekliyordu ve bu görüş, Katolik Kilisesi'nin dogmalarıyla ciddi bir çelişki içindeydi.

İşte tam da bu dönemde Galileo, her ne kadar Engizisyon tarafından cezalandırılsa da fikirlerini topluma ulaştırmanın bir yolunu bulmuştu.

Galileo'nun 633 sayfalık bu eserinde, bilimsel düşüncelerini üç farklı karakter üzerinden tartıştı: Salviati (bilimin savunucusu), Sagredo (tarafsız gözlemci) ve Simplicio (geleneksel düşüncenin savunucusu). Bu üç karakter arasında geçen diyaloglarla, evrenin işleyişine dair fikirlerini halkla paylaşma fırsatı yakalamıştı.

Evrenin sonsuzluğu karşısında birer toz tanesi kadar olan bizler, çoğu zaman şu sorulara yanıt ararız:

Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Niçin varız?

Bu sorulara verilen cevaplar, kişilere, toplumlara ve kültürlere bağlı olarak değişir. Zaten insanları ve toplumları farklı kılan da bu sorulara verdikleri yanıtlardaki çeşitlilik değil midir?

Peki, Galileo'nun bu üç karakteri"Nereden geldik?" sorusunu günümüzde nasıl tartışırdı?

Kurgusal Bir Diyalog: Nereden Geldik?

Galileo'nun İki Büyük Dünya Hakkındaki Diyalog kitabındaki Salviati, Sagredo ve Simplicio, bir akşam sohbetinde, bu kez büyük bir heyecanla "Nereden geldik?" sorusunu tartışıyorlardı. Tam tartışma havasına girdiklerinde odanın mistik ortamında gizemli bir varlığın onlara eşlik ettiğini hissediyorlardı. Bu görünmez gizemli his, sanki Tanrının odadaki duvarlarda yankılanan sesiydi. Bu his onları epey heyecanlandırmıştı ve ürkütmüştü.

 Ve sohbet başlıyor...

Salviati (Bilimin Savunucusu):Benim kadim dostlarım, bu akşam zaman zaman yaşadığım çok önemsediğim bir heyecanımı sizinle paylaşmak istiyorum. Bazen geceleri gökyüzüne baktığımda, milyonlarca parlayan ışık noktalarının süslediği o büyüleyici  manzara beni çok etkiliyor. Bazıları pırıl pırıl, bazıları sönük, bazıları büyük, bazıları küçük, bazıları yakın, bazıları uzak, sonsuz sayıda yıldız; sanki gökyüzüne bilmediğimiz biri tarafından yerleştirilmiş avizenin ışık saçan kristalleri gibi, ta oralardan bizlere bir şeyler anlatırcasına baktıklarını hissediyorum. O an aklımdan neler geçtiğini bir bilseydiniz;

İçerisinde yaşadığımız bu devasa evren nasıl, neden ve ne zaman oluşmuştu?

Bu denli büyük bir yapının bizim oluşumumuz üzerinde bir etkisi var mıydı?

Ya, bu devasa evren içerisinde bulunan sonsuz sayıdaki varlıkların olağanüstü  düzenini sağlayan doğa yasalarının altında yatan nedenlerin gizemi?

Bunun gibi yüzlerce soru zihnimin derinliklerinde uçup gidiyor.

Neyse ki, bilimin bugün geldiği noktanın bu sorulara yanıt aramak için bize gerekli araçları sunduğunu düşündüğümde içime bir ferahlık geliyor.

Bu nedenle, sevgili dostlarım, evrenin doğasını ve onun bir parçası olan kendimizin de kim olduğunu anlamanın en etkili yolu, evrenin gizemli doğasına karşı cesaretle sorular sorup bu sorulara cesaretle cevaplar aramak, belki de insan olmamızın en temel özelliğidir.

Bu da bilimin ve bilimsel süreçlerin ta kendisi değil midir?

Sagredo (Tarafsız Gözlemci): Doğru söylüyorsun, Salviati. Ancak bu sorunun yanıtı sadece bilimle sınırlı olabilir mi? Bizi var eden gücün, yalnızca fizik yasalarından mı ibaret olduğunu düşünebiliriz? Doğanın düzeni, bir planın eseri değil midir? Bunun üzerinde de biraz düşünmemiz gerekmiyor mu?

Simplicio (Geleneksel Düşüncenin Savunucusu): Bir dakika, dostlar! Nereden geldiğimizi ve ne zaman oluştuğumuzu zaten biliyoruz. Eski metinler bunu açıkça söylüyor. Piskopos James Ussher'e göre insan, M.Ö. 4004 yılında, 22 Ekim Cumartesi günü akşam saat altıda yaratıldı. Anglikan Kilisesi de bu tarihi 1701 yılında resmi olarak tanıdı. Bunu sorgulamamız doğru mudur? Tanrı'nın sözlerine güvenmemiz gerekmez mi?

Odanın içinde kısa bir süre sessizlik oldu.

Tanrının Sesi (Sessizliği Bozarak): Ah, sevgili Simplicio. İnsan aklına sınır koyma çaban her zamanki gibi hayranlık uyandırıcı. Ama unutma ki ben size yalnızca cevaplar değil, aynı zamanda sorular da verdim. Merak, benim size armağanımdır. Sorgulamaktan korkmayın.

Salviati (Bilimin Savunucusu): Bu, sorgulamamız gerektiğini söylediğin anlamına mı geliyor? Eğer merak bizim özümüzde varsa, bilimsel keşiflerimiz de bu merakın bir yansıması değil midir? Evrendeki düzeni açıklamak için geliştirdiğimiz teoriler, kuramlar ve keşfettiğimiz doğa yasaları senin büyüklüğünü anlamamıza bir yol değil mi?

Tanrının Sesi: Elbette, Salviati. Matematik, fizik, kimya... Bunların hepsi evrenin dilidir. Ancak unutmayın, benim yazdığım doğa kitabının tüm cümlelerini hâlâ çözebilmiş değilsiniz.

Sagredo (Tarafsız Gözlemci): O halde, Tanrım, senin varlığını bilimle kanıtlamak mümkün mü? Yoksa her şey bir inanç meselesi mi?

Tanrının Sesi: Beni kanıtlamaya çalışmak, kendi gölgenizi yakalamaya çalışmak gibidir. Ben her şeyde varım: rüzgârın esintisinde, yıldızların parıltısında, bir annenin sevgisinde. Ancak beni görmek için kanıta değil, sezgiye ihtiyacınız var.

Simplicio (Geleneksel Düşüncenin Savunucusu): O zaman neden bilimle bu kadar uğraşıyoruz? İnanç bize yetmez mi?

Tanrının Sesi:İnanç bir başlangıçtır, Simplicio. Ama bilim, evrenin büyüklüğünü ve gizemlerini anlamanıza yardımcı olur. Her iki yol da bana ulaşmak için geçerlidir; biri kalbinizi, diğeri aklınızı besler.

Salviati (Bilimin Savunucusu):O halde, bilimle sizin varlığınızı anlamaya giden yol arasında bir çelişki olmadığını mı söylüyorsunuz? Mesela, Einstein'ın İzafiyet Teorisi, Darwin'in Evrim Teorisi veya Paralel Evrenler Teorisi gibi teoriler bile doğanın düzeninin bir parçası mı?

Tanrının Sesi: Bilimle benim aramda çelişki arayan, kendi zihinlerinde duvarlar örer. Kopernik, Galileo, Newton ve Einstein benim yarattığım doğanın düzenini anlamaya çalıştılar. Siz de anlamaya devam edeceksiniz. Bu çok uzun ve sizler için olağanüstü heyecan verici bir yol. Hep sonuna geldiğinizi düşündüğünüz bu yolun aslında sonsuza kadar hiç bitmeyecek bir yol olduğunu hiç düşündünüz mü?

Sagredo (Tarafsız Gözlemci): Ama Tanrım, neden bu kadar çok sırrın var? Neden kendini açıkça göstermiyorsun?

Tanrının Sesi: Eğer tüm sırlarımı bilseydiniz, öğrenme ve keşfetme arzunuz kaybolmaz mıydı? Benim büyüklüğüm, bu sonsuzluk yolunda beni arama çabanızdadır.

Simplicio (Geleneksel Düşüncenin Savunucusu): Belki de bu yüzden bu kadar çok farklı düşünce var. Bilim, felsefe, din. Hepsi kendi yolunda birer rehber gibi? Ancak bazen bu yollar çatışıyor gibi görünüyor.

Salviati (Bilimin Savunucusu): Hayır, Simplicio, yollar çatışmıyor; yalnızca insanlar o yolları yanlış yorumluyor. Bilim, din ve felsefe aynı dağın farklı yollarıdır. Hepsi zirveye ulaşmak için birer araçtır.

Tanrının Sesi: Ve unutmayın, zirveye ulaşmanızdan çok, o yolculuğu nasıl yaptığınız önemlidir. Sorduğunuz her soru, aradığınız her yanıt sizi hem bana hem de evrenin olağanüstü gizemli bilinmezliklerine bir adım daha yaklaştırır.

-        -           -           -           -           -           -           -           -           -           -           -

Bu diyalogda Salviati'nin bilime olan inancı, Sagredo'nun merakı ve Simplicio'nun geleneksel duruşu bir araya geliyor. Tanrı'nın yankılanan sesinin bu sohbetlere katılımı ise evrenin işleyişini anlamanın yalnızca bilime ya da inanca dayalı olmadığını, bu iki alanın insanın zihninde birbirini tamamladığını gösteriyor. Bu insanın kendi tercihine kalmış bir durumdur. İster kalbinin sesini dinler, isterse beyninin sesini veya her ikisini birden. İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran en büyük özellik bu değil midir?

Belki de en büyük özelliği; özgürlük, sahip olduğu özgür irade!

"Nereden geldik?"  sorusuna nihai bir yanıt bulmak belki de hiçbir zaman mümkün olmayacak. Ancak asıl önemli olan, bu soruyu sormaya devam etmektir. Çünkü arayışın kendisi, insanlığın özüdür, özgürlüğüdür.

Saygılarımla,

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve vezirkopruozlem.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.